Diyarbakır… Dört bir yanını sarıp sarmalayan taş duvarları, göğü delen minareleri ve birbirinden farklı kültürlerin buluştuğu, zamanın izlerini silinmeden taşıyan kadim bir şehir. Bu şehrin köprüleri ise, sadece ulaşımı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda tarihî birer bellek, geçmişin derinliklerinden bugüne uzanan köprülerdir.
Diyarbakır’ın tarihi köprüleri, yıllar boyunca yalnızca yer değiştiren suyu taşımakla kalmamış, aynı zamanda bir medeniyetin geçişlerine, izlerinin silinmeyen hatıralarına, her bir taşında bir başka hikâyeye ev sahipliği yapmıştır.
On Gözlü Köprü, bu şehrin en bilinen yapılarından biridir. Dicle Nehri’nin iki yakasını birleştiren bu köprü, taşları arasında tarih boyunca sayısız yaşamın izlerini taşır. Selçuklu dönemine ait olduğu düşünülen bu yapının her taşı, farklı bir dönemin izlerini barındırır. Her göz, her köşe, zamanla şekillenen halkların, ticaretin, savaşların ve barışların tanığıdır. On Gözlü Köprü sadece bir ulaşım noktası değil, geçmişin bir parçasıdır. Bir zamanlar tüccarların, askerlerin ve halkın geçiş noktası olan bu köprü, bugün bile şehri her yönüyle kuşatan zamanın derinliklerine bir yolculuk sunar.
Diyarbakır’daki köprüler yalnızca estetik veya mühendislik harikaları değil, aynı zamanda bir dönemin ruhunu ve kültürünü yansıtır. Hilar Köprüsü de bu anlamda önemli bir örnektir. 13. yüzyılda inşa edilen bu köprü, sadece bir mühendislik başarısı değil, aynı zamanda iki farklı coğrafyayı birbirine bağlayan, farklı medeniyetlerin ve kültürlerin birleşim noktasını simgeler. Hilar Köprüsü, Diyarbakır ile Hasankeyf’i birbirine bağlayan bir köprü olmaktan öte, insanların ve fikirlerin geçiş yoludur. Her bir taşı, geçmişin öykülerini ve yaşanmışlıklarını barındırır.
Diyarbakır’daki köprüler, sadece taşıdığı tarihsel değerlerle değil, aynı zamanda simgesel anlamlarıyla da dikkat çeker. Bu köprüler, bir yerden bir yere geçişin ötesinde, bir medeniyetin, bir halkın zaman içindeki geçişlerini ve dönüşümlerini temsil eder. Bu taş yapılar, geçmişin şehre bıraktığı izlerdir ve bu izlerin her biri, bizlere şehrin kültürel ve tarihi mirasını anlatır. Her bir köprü, bir halkın gücünü, dayanıklılığını ve zamanla nasıl şekillendiğini gözler önüne serer.
Bugün, Diyarbakır’daki bu tarihi köprülerin korunması büyük önem taşır. Çünkü bu köprüler, yalnızca birer taş yığını değil, aynı zamanda insanlık tarihinin birer parçasıdır. Onlar, geçmişin, şehrin kimliğini oluşturan, farklı halkların, kültürlerin ve medeniyetlerin birleştiği birer semboldür. Bu köprüler, bize sadece Diyarbakır’ın tarihini değil, tüm insanlık tarihinin izlerini sunar. Her bir köprü, geçmişin bir sayfasıdır, ancak aynı zamanda geleceğe de açılan bir kapıdır. Geçmişin taşlarıyla örülmüş bu köprüler, bize geçmişi hatırlatırken, aynı zamanda geleceğe nasıl bir miras bırakmamız gerektiğini de öğretir.