İnsanın duygularla, düşüncelerle, sorularla yüzleştiği belki de en eski alanlardan biridir tiyatro. Yüzlerce yıl önce bir meydanda toplanan insanlar ne için bir araya geliyorsa, bugün salonları dolduranlar da aynı nedenlerle oturuyor koltuklara: Anlatmak ve anlamak.

Tiyatro bir aynadır. Seyirciye kendini gösterir, topluma bakma cesareti verir. Bazen bir karakterde kendi öfkemizi buluruz, bazen bir sahnede bastırdığımız bir duyguyu.Sahnede bazen bir sessizlik, bir bakış, bir yürüyüş her şeyi anlatır. Tiyatro tam da budur aslında, Söylenmeyeni anlatmanın, düşünülmeyeni düşündürmenin sanatıdır.

Bugün ekranlar hayatımızın büyük bir kısmını kaplasa da, tiyatronun yeri başkadır. Çünkü tiyatroda her şey canlıdır. Gerçektir. Oyuncu hata yapabilir, seyirci ağlayabilir, sahnede hiç beklenmedik bir şey olabilir.

Tiyatro aynı zamanda bir hatırlatmadır. Unuttuğumuz değerleri, görmezden geldiğimiz sorunları, yüzleşmek istemediğimiz gerçekleri hatırlatır. Ama bunu bağırarak değil, sahnede, gözümüzün önünde, kimi zaman sessizce yapar.

Bir oyunun sonunda herkes alkışlar. Belki gülerek, belki düşünerek, belki içi burkularak çıkar salondan. Ama mutlaka bir iz kalır. İşte o iz, tiyatronun gücüdür.

Bugün tiyatroya gitmek, sadece bir etkinliğe katılmak değil. Aynı zamanda hayata kısa bir mola vermek, başkasının gözünden bakmak, empati kurmaktır. Hele ki içinde yaşadığımız bu hızlı ve yorucu çağda.
Tiyatro, insanı insana anlatmanın en eski ve en etkili yoludur. Sahne ışıkları altında hayatın kendisi vardır.