İletişim denildiğinde akla genellikle kelimeler gelir. Konuşmalar, yazışmalar, mesajlar… Ancak modern çağın karmaşıklığı içinde gözden kaçırdığımız bir gerçek var: Sessizlik de bir iletişim biçimidir. Belki de en derin, en güçlü olanıdır.
Dijitalleşme ile birlikte iletişimin hızı arttı; Mesajlar saniyeler içinde dünyanın diğer ucuna ulaşıyor. Ancak bu hız, derinlik çoğu zaman yüzeyselliğe teslim oldu. Sosyal medyada “beğen” butonlarıyla güçlendiriliyorlar, gerçek anlamda bir iletişimin yeri tutmuyor. Herkes ama kimsenin gerçek anlamda söylediği bir şeyler duymuyor.
Yeni bir iletişim perspektifine göre var. Bu perspektifin ise dinlemekte olduğu yer almalı. Dinlemek, sadece karşımızdakinin sesini duyurmak değil; onun bilgilerini, bilgilerini ve hatta suskunluğunu anlamaktır. Bir dostun sessizliği bazen şifreli kelimelerden daha fazla şey anlatır. Bir öğretmenin bakışı, bir annenin suskunluğu, bir çocuğun gözleri… Ayrıntılarında onu biri, dilin ulaşamadığı temas eder.
İletişimin yalnızca konuşma üzerine gerçekleştirilmesi, onu devre dışı bırakmak anlamına gelir. Yeni iletişim anlayışı, duygusal zekâyı, empatiyi ve içsel farkındalığı da içine almalıdır. Zira teknoloji ne kadar gelişse gelişsin, insanın iç sesi hep var olacak. Asıl sorun, bu sesi duyabilmek ve bireysel iç sesine kulak edebilmektir.
Belki de bugünün en radikal iletişim biçimi, dijital özgürlüktür. Bir an için bildirimleri silmek, ekranı karartmak ve gerçekten “orada olmak”. Karşımızdakini sadece dinlemek değil, onunla gerçekten “birlikte olmak”. Çünkü gerçek iletişim, varlığın ta kendisidir.
Yeni çağın iletişim dili kelimelerle değil, geçici olarak yazılacak. Ve bu dil, çok daha kapsayıcı, çok daha insani olacak.