CHP’nin tutuklu cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik ifadeleri nedeniyle bir soruşturma başlatıldığı bildirildi.

Akın Gürlek ile ilgili "Senin evlatlarını bile bu muamelelerden kurtarmak için seni yöneten aklı bu milletin zihninden söküp atacağız. Söküp atacağız ki senin evlatlarının kapısına kimse dayanmasın" diyen İmamoğlu hakkında “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” ve “tehdit” suçlamalarıyla 7 yıl 4 aya kadar hapis ve siyasi yasak istemiyle dava açılmıştı.

11 Nisan’da gerçekleştirilen ilk duruşmada savunmasını sunan İmamoğlu’nun dosyası, duruşma savcısına esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için gönderilmişti.

İlk duruşmada mahkeme heyeti, mağdur sıfatındaki tarafın “tehdit” ve “hakaret” suçlamaları yönünden davaya katılma talebini kabul ederken, “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlamasıyla ilgili katılma talebini reddetmişti.

İmamoğlu alkışlarla karşılandı

Davanın ikinci duruşması, bugün Silivri Cezaevi’ndeki duruşma salonunda görülüyor.

Saat 10.00’da başlayan duruşmaya CHP Genel Başkanı Özgür Özel de katıldı. İmamoğlu, duruşma salonuna getirildiği sırada izleyiciler ve milletvekilleri ayakta alkışlandı. İmamoğlu lehine “Türkiye seninle gurur duyuyor”, “Her şey çok güzel olacak” ve “Cumhurbaşkanım hoş geldin” sloganları atıldı.

İmamoğlu savunmasına Ferdi Zeyrek'i anarak başladı

Duruşma, İmamoğlu’nun savcılık mütalaasına karşı beyanıyla başladı.

Hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’i anarak sözlerine başlayan İmamoğlu, “Yanında olamadım. Dua ettim, mekanı cennet olsun. Bir ders bırakarak gitti. Yüzbinlerce insan yas tuttu, ebediyete zarafetle yürüdü. Sadece 14 ayda yaptıklarıyla milletimizin gönlüne girdi. Yüzbinlerce insanın senden benden ayrımı yapmayan yöneticiye hasretini ortaya koydu” dedi.

4 gündür devam eden İsrail - İran çatışmasına da değinen İmamoğlu, şunları söyledi:

"Mecbur kalmadıkça savaşın bir cinayet olduğunu söyleyen Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerinin aksine, bu çatışmalar ne yazık ki böyle bir anlayışla sürdürülmektedir. Ülkelerde demokratik denetim ortadan kalktığında, halkı temsil etmek yerine sadece iktidarı ayakta tutma arzusu hâkim olduğunda, devlet sistemi ve bilhassa kurumlar örselendiğinde bunun doğal sonucu savaşlar ve insanlık dramlarıdır."

"İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır diyen zihniyeti 3 kez yendiğim için buradayım"

Duruşmasının Çağlayan yerine Silivri’de yapılmasını eleştiren İmamoğlu, “Ben buraya yaklaşık 90 gündür haksız ve hukuksuz bir biçimde bulunduğum zindandan geliyorum. Türkiye’ye büyük maddi ve manevi, uluslararası itibarına zarar veren bu operasyonlar nedeniyle ben ve arkadaşlarım neden tutsağız?” diye sordu.

"Ülkeye bu bedel neden ödetiliyor? Hukukla ilgisi olmayan bu sorunun cevabını haykırmaya devam edeceğim. İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır diyen zihniyete karşı 3 kez seçim kazandığım için buradayım” diyen İmamoğlu, kanala, ranta ve yalana karşı durduğu ve Cumhurbaşkanı adayı olduğu için tutuklu olduğunu belirtti.

İmamoğlu, savunmasına şöyle devam etti:

"Bugün Silivri’deyiz. Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu içindeki mahkeme salonunda, hakkımda açılan davanın ikinci celsesi için yargı önündeyiz. Oysa Çağlayan’da olmamız gerekirken, buradayız. Yüce Türk yargısı için burada olmayı ve bu şekilde yargılanmayı asla kabul etmiyorum, içime sindiremiyorum. Türkiye’ye büyük maddi, manevi ve uluslararası itibar kaybı yaşatan bir operasyonun sonucu olarak buradayız.

Cevabı olmayan ama en net soruyu soruyorum: Biz neden Silivri’deyiz?

Tutsağız. Zindandayız. Manevi bedeli ağır, moral bedeli ağır, ekonomik bedeli ağır. 'Ben ekonomistim' dediği için değil; gerçekten ekonomist olan kişilerin hesabına göre bu operasyonun bedeli yaklaşık 150 milyar dolar. Krizlerin içinde boğulurken bu bedel neden ödeniyor?

Ben neden Silivri’de tutsak, zindandayım?

Çünkü “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanır” diyen bir zihniyete karşı tam üç kez seçim kazandık.

Çünkü 16 milyon insanımıza eşit hizmet götüren, yoksullardan gençlere, çocuklara, kadınlara kadar herkese dert ortağı olan, dertlerine çözüm üreten halkçı belediyecilik yaptığımız için buradayız.

Metroda, altyapıda, kentsel dönüşümde, çevre yatırımlarında icraatçı belediyecilik yaptığımız için buradayız.

İstanbul’un muhafızı olduğumuz için, ranta ve talana “hayır” dediğimiz için buradayız.

15,5 milyon insanın oyunu aldığım ve milletin güçlü teveccühünü kazandığım için buradayım.

Buradan milletimize bir kez daha haykırarak soruyorum: Biz yargılanıyor muyuz? Hayır!

Biz 90 gündür, hatta bazılarımız 250 gündür tutsak; yargı tacizine maruz kalıyoruz. Psikolojik işkence ve düşman hukuku ile karşı karşıyayız. Kumpaslar, iftiralar, algı operasyonları, gizli tanık yalanları ve geçmişi suç dolu insanların iftiralarıyla esir tutuluyoruz. Bu bir yargılama değil, doğrudan cezalandırmadır.

Yargılanmıyoruz, cezalandırılıyoruz.

Türkiye tarihinde görülmemiş uygulamaları bu millet yaşadı:

Şafak vakti evlerden insanlar alındı; beş gün boyunca nezarette, pislik içinde, aç ve susuz bırakıldılar. Tutsak arkadaşlarımız yargı mensupları tarafından tehdit edildi. Aileleri ve işleri ile tehdit edilerek iftiraya zorlandılar. 600–700 kilometre mesafelere, onlarca arkadaşımız acımasızca sürgün edildi. Kadınlara daha büyük zulümler yapıldı; iftiraya zorlandılar. Avukatların savunma hakları ellerinden alındı; gizlilik kararlarıyla susturuldular. Gençler, aylarca protesto yaptıkları için hapiste tutuldu.

Ne yazık ki milyonlarca insanı temsil eden belediye başkanları, siyasi yol arkadaşlarımız, kıymetli bürokratlarımız haksız ve hukuksuz bir şekilde hapisle cezalandırılıyor. Millet açlık ve sefalet içindeyken, bu zulüm koltuk hırsıyla yapılıyor.”

Yargı mensuplarına çağrı yaptı

"Bu süreçte, benim ülkem adına en büyük idealim; bir hukuk devleti tahayyülüdür" diyen İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Ancak öyle bir hukuk devleti ki; yalnızca metinlerde değil, uygulamada da adaleti esas alsın. Hâkimin önündeki dosyada isim değil delil, düşünce değil eylem, aidiyet değil hukuk konuşulsun. Savunma, yargının asli unsuru olarak saygı görsün. Hiçbir yurttaş, hak ararken korkmasın. Bir insan, fikrini beyan ettiğinde değil, susmak zorunda bırakıldığında tehdit altında olduğunu hissetsin. Kararı veren yargı mensupları, yani adaleti sağlamakla mükellef şerefli insanlar verdikleri kararlardan dolayı herhangi bir korku veya endişe yaşamadan, bağımsız ve tarafsız olarak düşünsün, karar versin.

Benim tahayyül ettiğim hukuk devleti; iktidarların değil, adaletin hüküm sürdüğü bir düzendir. Siyasi iktidarların gücünü sınırlayan, yurttaşın hakkını koruyan, adaleti yalnızca güçlülerin değil, güçsüzlerin de umudu yapan bir sistemdir. Bugün burada yargılanan ben değilim; bugün burada, iktidarın hoşuna gitmeyen her muhalif duruş, her demokratik kazanım ve millet iradesi yargılanmak isteniyor.

Ama bilinmelidir ki; bir ülkeyi ayakta tutan ne silah gücüdür ne servet birikimidir. O ülkeyi ayakta tutan tek şey adalettir, haktır, hukuktur. Ve adaletin olmadığı bir memlekette ne yatırım olur, ne huzur olur ne de gelecek. Ne refah olur, ne bereket olur, ne de zenginlik. O yüzden bu mücadele yalnız benim değil, bu ülkenin tüm çocuklarının, torunlarımızın, gelecekte bu mahkeme salonlarını adaletin evi olarak görmek isteyen herkesin mücadelesidir."

"Hiçbir yurttaşımız düşüncesi nedeniyle cezalandırılamaz"

"Ben işte bu inançla, bu umutla, bu ideal uğruna direniyorum" diyen İmamoğlu, şu sözleri kullandı:

"Her gün 'Yargı bağımsızdır' demeci verince yargı bağımsız olmuyor. Yargı bağımsızlığı için irade gerekir. Aksi halde 100 kuruma iş yapan birine 'çete' dersiniz; 5 CHP’liyi hedef alır, 95’ine dokunmazsınız; sonra o 'çete' dediğiniz kişiyi serbest bırakırsınız. Bu, hukuk devleti değil, üstünlerin hukuku olur. Hayalini kurduğum bu hukuk sistemi, bu binadaki herkesin—hakiminden avukatına, güvenlik görevlisinden genel başkanımıza kadar—evlatlarına, torunlarına eşit şekilde muamele edilmesini sağlar. Hiçbir çocuğumuz sabah baskınıyla evinden alınmaz. Hiçbir yurttaşımız, düşüncesi nedeniyle düşmanlaştırılmaz.

Ben, bu ülkenin her insanını seven bir yönetici olarak çocuklara ayrı bir sevgiyle bakan, insan sevgisini yüreğinde taşıyan biriyim. Bizim idealimiz; üretken, düşünen, yaratıcı, doğaya saygılı, kindarlıktan uzak, dünya ile rekabet edebilen bir gençliktir. 'Benden olmayan bertaraf olsun' demeyen bir anlayışla, milletin tüm evlatlarını mutlu etmek hedefimizdir."

Kaynak: 12 Punto