AMED TIMES - Kadim geleneklerden biridir halay bu coğrafyada Anadolu’nun “olmazsa olmazıdır”.
Diyarbakır’ın ve Diyarbakırlının vazgeçilmezidir, yalnızca bir dans değildir anlayacağımız geleneklerinden biri, belki de en önemlisidir. Bu toprağın insanlarının yâridir. Yâre kendini göstermektir; ana-babayı ve atayı selamlamaktır, dostu karşılamaktır. Ciddi bir meseledir halay ve kendisine has gelenekleri vardır, aslında geleneğin ta kendisidir.
Bir düğünde, damat bile olmasa yadırganmaz belki ama ya halay olmazsa, halay çekilecek merâsimin anlamı kalmaz. Her toplanma bir halay sebebidir çünkü. İster düğün olsun, ister karşılama; ister mutluluktan olsun isterse de kınalı kuzular için asker uğurlama, hepsi vesiledir halaya. Anadolu halkı halay çekmek için her daim bir sebep bulabilir. Hele ki Diyarbakır, deyim yerindeyse, halayın başkentidir. Bu topraklardan kısmetini bulan herkesten yaşça büyüktür halaylar, ata yâdigarıdır. Asırları devirenleri de vardır, genç olanları, insanımızın bedeninden henüz dökülenleri, bir bebek gibi yeni doğanları. Belki de büyük bir saygı duyulmasının nedeni budur. Ekmeğini Diyarbakır’dan kazanıp evine götürmek için Diyarbakır’a yerleşenlerin, kendi memleketlerinden getirdikleri ile tam bir bütünleştiricidir halay.
Diyarbakır halaydır, halay Diyarbakır!
Dağkapı’da yürürken kulağınıza gelen müziğe bırakınca kendinizi, bir de bakarsınız ki biri tutmuş elinizden, tıpkı sizin gibi halaya durmuş. Yolda yürüyen ve hiç tanımadığınız bir kişi, bir anda kardeşiniz, halaydaşınız olmuş. Onlarca el kenetlenmiş, kocaman bir kardeşlik fırtınası oluşmuş. Henüz yol ortasında halay çekenleri görmediyseniz, vakit yakındır. Herkesin ve her kesimin ortak yanıdır, bilmeyen yoktur. İşte o yüzdendir ki, herkesin bildiği bir şeyde ustalaşmak, ustalığını kabul ettirmek oldukça zordur. Halaybaşı Olmak Zordur Aslında her halaya katılabilirsiniz, ama öyle kolay kolay başına geçemezsiniz halayın! Devasa bir orduya kumandan olmuşsunuz gibi bir his verir. Siz nereye giderseniz beraberinizdekiler sizinle gelir. O an, hayatın ritmi sizinledir. Ayaklarınız gözlenir, sözünüz dinlenir, akıttığınız teriniz silinir, ustalığınızı kabul ettirirseniz, adınız herkesçe bilinir.
Diyarbakır’da “halaybaşı” da denir, “solocu”, “sergovend” ya da “köçek” de. En baştaki kişidir bu kişi, halaya yön veren, kendisini izleyenlere hayran bıraktıran, kutlamayı göğe çıkaran kişidir. Tabi bu isimler benzer anlamda kullanılsa da, birbirinden farklılıkları vardır. Uzaktan bakıldığında, halayın en başındaki kişiye “halaybaşı” denir. Alırsınız elinize mendili, halay dizisinin en sağını gasp edersiniz. Sergovend ya da halaybaşı oluverir adınız, ama tamamen teknik anlamda. Eğer oranın hakkını vermezseniz, “gasp” en uygun kelimedir. Ya da hakkını vererek döndürürseniz, halayınızdaki her adımı kontrol altına almışsanız, müzisyenleri yönlendirebiliyor ve halkı coşturabiliyorsanız o zaman; halayın başında “taht” kurarsınız. Zamanla bir lakap bile alırsınız belki. Kurduğunuz tahttan sonra “Sergovend” olur artık unvanınız. Düğünlerde tüm gözlerce aranır, her yerde tanınırsınız. Halay ordusunun kumandanlarından biri olarak hem tahtta hem de tarihte yerinizi alırsınız.
Şans eseri halayın başını gasp edebilmişseniz bir süreliğine ve biraz da gönlünüz olsun diye, kendinizi orta yerde göstermenize müsaade edilmişse, “solocu” oldunuz demektir. Ama işin hakkından ustalıkla gelebilecek bir sergovendseniz, kendi isteğinizle yavaş yavaş veya aniden “köçek” olabilirsiniz. Dur durak bilmeyen mendil sallayışınızı ve fırtına koparan omuzlarınızı görür herkes. Tüm vücudunuzu taşıyan ayak bileklerinizdeki hâkimiyetinize, dönüp dönüp hızlıca aynı noktaya gelişlerinize, davulcu ve zurnacıyla uyumunuza, atışmanıza ve gülüşmenize, hatta çoğu zaman ciddiyetinize bakakalır. Yani bir solocu gibi, yalnızca tek başınıza kalmazsınız meydanda köçekken, meydandaki tek ilgi odağı siz olursunuz. Sergovend ve köçek; halayların düzenini sağlayan, halk ile halayı bütünleştiren ve bu işi en iyi yapandır. Aynı kişidir. Halayın başıdır. Köçeğe çıkmak, yani meydanda halayın ortasında kendi ritüelini yapmak genellikle tercih edilen bir alışkanlık hâline gelmiş artık. Eski den Diyarbakır’da pek yapılmazmış, son dönemlerde ise sıklıkla tercih edilir olmuş. Burada hemen belirtilmesi gereken bir formül var. Her köçek mutlaka sergovendlik yapmak zorundadır. Halayın ortasından, kendinizi meydana öylece atamazsınız. Ortaya çıkma ve köçeklik yapma imtiyazı, yalnızca halayın başındaki sergovendindir. Elbette bu hak revâ görülse de, her sergovendin de köçeklik yapma zorunluluğu yoktur. Dikkat edilmesi gereken zorluk ve zorunluluk, halayın başına geçebilmektir. Belki misafir sıfatıyla katıldığınız bir ortamda, usulünce sizi de başa davet eder merâsim sahipleri. Kırılmayın diye, âdetten olduğu için.
Misafir, “başımla beraber”in ya da “başım gözüm üstüne”nin tam karşılığıdır. Diyarbakır genelinde böyledir ya; kucaklar ve bağrına basar misafirini. Hiçbir ihtiyacını eksik etmez. Diyarbakır’da bunu iliklerinize kadar hissedersiniz. En değerlisi, göz nuru halayının bile başına alır sizi. Misafirsinizdir çünkü. Düşünün misafirini ne kadar sevdiğini! Ama siz, siz olun, kısa bir süre sonra teslim edin halayın başını sergovende. Unutmayın ki bu iş, ustaların işidir. Hızına aldanıp veyahut uçtuğuna bakmayın, ağır bir iştir halayı yönetmek. Usta, yani sergovend, az sonra izleyeceğiniz harika görüntüyü ortaya çıkarsın ve size tadına doyulmayan bir görsel şölen izletsin istiyorsanız, emâneten aldığınız halayı, işin ehline bırakın. Ustadan El Almak Eski ya da yeni olsun, bu işin ustalarının ortak birkaç noktası var. “Doğuştan gelen yetenek”, “yeteneğe rağmen çok çalışmak” ve “halaysız gün geçirememek”! Evet, doğru okudunuz, “halaysız gün geçirememek”. Bu işin ustaları; “Abimden gördüm, amcamın kolunda öğrendim, okuldaki ekibe katıldım ve nasıl olduğunun farkında bile değilim” şeklinde türlü türlü açıklarlar, halaya katılışlarını. Halaya bir kere katılırsanız, artık her gün canınız çeker. Ya halay çekecek yer bulursunuz ya da halay için bir sebep yaratırsınız. Tabi başı çekenlerin, istisnasız bir ortak noktası daha var ki; o da keşfedilmektir! Biri sizi keşfetmedikçe, mendili havadayken ağzınızla yakalasanız da faydası olmaz. Keşfedilmedikçe, bir ustadan el almadıkça ve kitlelerce de kabul görmedikçe, halayı size uzun süreliğine teslim etmezler Diyarbakır’da.
Mendil elinize tutuşturulunca da, hakkını vermek zorundasınız. Bu yüzden, çalışmak ve hatta çok çalışmak zorundasınız. Tüm halayları bilmelisiniz ki bunun için bol bol izleyip çokça tekrar etmelisiniz. Bir ustanız varsa ne mutlu! Sizi başka gözün görüp değerlendirmesi önemlidir; hem, usta ne derse haklıdır! Ustanızla çok zaman geçirmelisiniz. İşin; yalnızca ayak hareketleri yapmak olmadığını ve başa geçtiğinizde alacağınız sorumluluğun ağır olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız. İşte bu yüzden, sokak sokak davulun sesini takip edermiş sergovendler. Ustaları seyredebilmek ve onların koluna girebilmek için zaten az olan harçlıklarını yol parasına dönüştürüp, ilçe ilçe dolaşırlarmış. Bir düğün bulurlarsa şanslı sayarlarmış kendilerini. O düğünde usta sergovendler varsa da halaya katılmak için birbirleri ile yarışırlarmış. Gerçekten de çok emek gerektiren bir uğraş değil mi? Ortaya çıkan seyri doyumsuz icraları izleyebiliyorsak, arkasında büyük bir yeteneğin ve çokça emeğin olduğunu aklımızdan çıkarmamak gerek. Zaten gelenekleşen davranışların sürdürülmesi bile, bu işin ustaları için yetiyor da artıyor.
Sergovende Hizmette Kusur Edilmez Hatırlanabilecek kadar yakın zamanlara kadar, usta bir sergovendin bir düğünü şenlendirmesi için neler yapıldığını bilirseniz, bu kültür için ne kadar kıymetli olduklarını daha iyi anlayabilirsiniz. Düğününüz mü var? Ortamı şenlendirmek istiyorsanız size mutlaka bir kumandan lazım. Var mı ailenizde böyle bir usta? Varsa sorun yok, zaten yükün üstesinden gelmişsiniz demektir. Peki ya yoksa? O zaman, üstadın kıymetini bildiğinizi göstermelisiniz. Başka köydeki sergovendi düğününe getirebilmek için; at, araba ya da at arabası yollanırmış meselâ eskiden. En güzel kıyafetlerini giyebilsin diye; şalvar, kuşak veya yelek hediye edilirmiş. Hürmette kusur edilmez; karnı doyurulur, sırtı pek tutulurmuş.
Yollarda ve halay meydanında güvenliği sağlanırmış. Merâsim sahibi bizzat sahiplenir, sanatçı konuğunu en değerli yere buyur edermiş. Halayın başında olduğu zamanlarda, suyu eksik edilmez; terinin yere damlamasına izin verilmezmiş. Yaptıklarını herkes rahatça görebilsin, istediği gibi davranabilsin diye en geniş mekânlara kurulurmuş halay meydanı. Kusursuz uyumu arayacağını iyi bildiklerinden, çalgılarında en usta olanlar aranır, bulunur ve getirtilirmiş. Ne de olsa müzisyenlerin payı da inanılmazdır halaylarda. Can suyunu döken sergovenddir, büyüyen yapraklar müzisyenler ve çiçek açan da halaydır. Tek bahçenin rengârenk açan çiçekleridir tüm halaya duranlar. Hâlâ devam ediyor bu arayışlar aslında. At yerine uçak bile kullanılıyor. Diyarbakır’ın sergovendleri ülke dışındaki vatandaşlarımızın bile davetlerini kırmıyorlar. Onlar zaten bu işin sevdalısı; çağırmamız ve gerekli hürmeti göstermemiz yetiyor da artıyor.
Nice isimler sergovendlik yapmış. Davulla aynı anda yere döven topuklarına, mendil sallayan ellerine, şarkıları söyleyen dillerine, halayı taşırken salladıkları omuzlarına, halkı coşturan yüreklerine sağlık! Yalnızca birkaçının isimlerini okuduğunuzda bile, aslında bir vesile ile onların isimlerini işittiğinizi fark edeceksiniz. Şanlıysanız izlemişsinizdir ya da yakında izleyeceksiniz. Henüz izlemediyseniz, keşke bir yolunu bularak, onları işbaşındayken izleyebilseniz!
Kimdir bu sergovendler? Abdurrezak İnal, Ahmet Zübeyir Çiftçi, Fahri Alpaydıncı (Davulcu Fexo), Hacı Musa İnal, İsmail Börü, İsmet Kaplan, Kemal Tosun (Xale Kemal), M. Hanifi Altunboğa, M. Ümit Sönmez, Mahmut Altunboğa, Mehmet Durgun (Mehemede Sergelya), Mehmetşah Kaya, Mehmetşah Yavuzkılıç, Metin İnal, Muhittin Bakır, Remzi Tekin, Reşit Gençer, Şahin Kardaş, Şirazi Surmuş (Şiraz Xoca), Veli Gül (Şükürlü Velo) ve adını anamadığım niceleri… Sergovend, kendi işini yapmak için her daim, kolunda kendisi gibi ustaları ister. Gözü ve kulağı da karşıda, işinin ehli müzisyenleri bekler. Yine birkaç isim okuyacaksınız ki onlar da, Diyarbakır halaylarını duyurup, sergovendliği halkın gönlündeki tahtına taşıyanlardan bazıları. Aziz Kaplan (Zurnacı Aziz), Fahri Alpaydıncı (Davulcu Fexo), Mahmut Demir (Mahmude Ehmo), Mahmut Nimettin Demir (Kafır Nizo), Mahmut Şirin Demir (Mahmutoğlu Mahmut), Mehmet Bitter (Silvanlı Memeocan), Mehmet Demir (Mehemede Ehmo), Remzi Tekin (Kafır Remzi), Sela hattin Davulcu (Sılhedin), Seyfettin Gezer (Silvanlı Seyfo), Seyithan Atar (Seydoye Xışe), Şemsettin Alpaydıncı (Davulcu Şemso), Şeyhmus Demir (Şeğo) ve Yaşar Tekcanlı (Xale Yaşar) ile adını anamadığım niceleri... Bu isimlerden rahmet edenlerin ruhları şâd olsun. Hayatta olanların ayaklarının kuvveti eksik olmasın, halayların hep başında olsunlar. Müzikleri hep duyulsun!