DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, grup toplantısında yeni açılım süreci ve gündemdeki infaz düzenlemesi hakkında değerlendirmelerde bulunuyor.

İşte Bakırhan'ın açıklamalarından öne çıkanlar:

"Grup toplantımızdan önce MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli ve heyetiyle görüştük. Verimli bir görüşme gerçekleştirdik. İstişarelerimize devam ediyoruz.

ABD’den Çin’e, Avrupa’dan Rusya’ya kadar büyük güç mücadelelerinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Dünya yeniden şekilleniyor, Ortadoğu yeniden biçim alıyor. Kimi güçler yer değiştiriyor, bölge yeniden merkez hâline geliyor ve yine hedef tahtasında yer alıyor. Eski dengeler çözülürken herkes, gelecek yüzyılın rotasını çizme telaşında. Bu gelişmelerin dışında değiliz. Biz de diyoruz ki: Madem dünya ve Ortadoğu değişiyor, biz de kendi yolumuzu birlikte çizebiliriz. Başkaları bizim rotamızı belirlemesin.

Bu topraklarda Türk de var, Kürt de, Arap da, Alevi de, Sünni de var. Bu toprağın tüm renkleriyle bir arada yaşayabiliriz. Kimse kimsenin üstünde ya da gerisinde değildir; hepimiz bu ülkenin eşit yurttaşlarıyız. Demokratik ulus mutabakatıyla gerçek bir eşitlik zemini kurabiliriz. Ortadoğu halkları belki de ilk kez başkalarının senaryolarına mahkûm olmadan kendi senaryosunu yazabilir. Sayın Öcalan’ın çağrısı da bu anlamda önümüze yeni bir kapı aralamaktadır.

Kendi sözünü söyleyen, kendi kararını veren bir irade ortaklığı mümkündür. Demokratik bir Ortadoğu ve demokratik bir Türkiye hayal değildir. Bu yüzyıl halkların yüzyılı olacaksa, o yola baş koyanlar olarak yeni yüzyılın sofrasını kurmaya hazırız.

Bugün tarihi bir dönemeçten geçiyoruz. Bu dönemin en kritik başlığı, güven inşa etmektir. Hem Kürt halkı nezdinde hem de Türkiye genelinde derin bir güven sorunu yaşanıyor. Bu güveni yeniden tesis etmek, hepimizin sorumluluğudur. Özellikle çözüm süreçlerinde deneyimi olan, başta AK Parti olmak üzere birçok siyasi partide yer alan isimlerin bugün barış sürecine destek vermesi, söz kurması, sürece katkı sunması son derece kıymetlidir.

Bu süreç sadece DEM Parti’nin omuzlarında taşınacak bir süreç değildir. Herkesin daha cesur olması, daha görünür bir biçimde inisiyatif alması gerekiyor. Eğer bugün konuşmayacaksak, ne zaman konuşacağız? Biz sahadayız. Gece gündüz demeden çalışıyoruz. Toplumsal rızayı büyütmek için emek veriyor, her platformda bu kutsal davayı anlatıyoruz.

Aynı şekilde MHP’nin de kendi teşkilatına ve tabanına süreci anlatmak için çaba gösterdiğini görüyoruz. Muhalefet partileri içinde de kıymetli çabalar mevcut. Ancak gittiğimiz her yerde halk bize çok net bir soru yöneltiyor: “Aylardır süreç başladı, peki iktidar neden bu kadar çekingen? Neden sahada yok? Seçim zamanı gelip oy isteyenler, şimdi neden Siirt’in Şirvan’ına, Kars’ın Digor’una uğramıyor? Barış için toplumsal rızayı büyütmek onların da görevi değil mi?” Biz de bu soruları soruyoruz.

Buradan iktidara bir kez daha sesleniyoruz: Toplumsal rızayı büyütmek sadece bizim işimiz mi? Bizim düşüncemiz nettir: AKP de daha fazla sorumluluk alabilir, cesaretle konuşabilir. Çözüm dilini daha çok kullanarak bu sürece katkı sunabilir.

Peki, güven sadece sözle mi olur? Hayır, güven verici adımlar da atılabilir. Bugün bir yandan barışı konuşuyoruz, ama bir yandan cezaevlerine bakınca büyük bir acı yaşıyoruz. Bakın, hasta mahpuslar meselesi vicdanları sızlatan acı bir gerçek. Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, günde iki hasta tutuklu hayatını kaybediyor. 515 günde bin 26 hasta tutsak yaşamını yitirmiş. Yanlış duymadınız ya, bin 026 insan! Her gün iki cenaze, iki tabut çıkıyor cezaevlerinden. Bu dehşet tabloyu sona erdirmek, barışın ilk ve en acil adımıdır.

Bir diğer adım ise infaz düzenlemesine ilişkin olmalıdır. Yıllardır keyfi nedenlerle cezaevlerinde kalan binlerce insan, adaletin aşınmasına neden oluyor. Bu sürecin odağında olan adalet duygusunu zedeleyen infaz kanunu, artık demokratik standartlara göre yeniden düzenlenmeli. Cezaevleri boşalmalıdır.

Hafta sonu Diyarbakır’daydım. Yerel Yönetimler Konferansı’nda da güven arttırıcı adımlar konuşuldu. Kayyımların kaldırılması ve yerel demokrasinin güçlendirilmesinin Türkiye'nin demokrasisine yapacağı büyük katkıyı konuştuk. Halkın iradesine müdahale eden kayyım uygulaması demokrasiye aykırıdır.

Güven arttırıcı önemli adımlardan biri de siyaset ve medyada kullanılan dildir. Eskinin diliyle yeni bir yüzyıl kurulamaz. Medyanın dili acilen değişmeli. Hâlen sürece uygun olmayan, zehirli ve tahrik edici bir dil kullanılıyor. Sabah akşam bize ve değerlerimize hakaret edenlerin dili, çözüm zeminini zehirliyor. Çok açık söylüyorum, biz de tabanımız da oldukça rahatsızız. Medya çözüm dilini ne kadar benimserse, barışın toplumsallaşması da o kadar güçlü olur. Barış dilde başlar, toplumda hayat bulur."

Kaynak: 12 Punto