Modern tıbbın henüz keşfetmediği dönemlerde bile insanlar hastalıklarına çareyi melodilerde aramıştı. Eski Yunan’da, Orta Çağ'da, Osmanlı’daki akıl hastanelerinde bile hastalara müzikle tedavi uygulanırdı. O dönemlerde hekimler yalnızca nabza değil, ruha da kulak verirdi. Bugün ise bilim, bu kadim bilgeliği doğrular nitelikte. Müzik, beynimizin ödül merkezini harekete geçiriyor, endorfin salgılatıyor, duygusal dengenin kurulmasına yardımcı oluyor.
Müzik duyguların evrensel dili. Kelimelerle anlatılamayan acıları bir keman tınısı dile getirebiliyor. İçsel karmaşayı, sade bir piyano ezgisi dengeleyebiliyor. Travmalar, bastırılmış duygular, uzun süreli stres..Hepsi, doğru seçilmiş bir müzikle ortaya çıkıyor, hafifliyor, dönüşüyor. Müzik terapisi de tam olarak burada devreye giriyor.
Bugün psikoterapi seanslarında, psikosomatik rahatsızlıkların tedavisinde ve bağımlılıkla mücadelede müzik giderek daha fazla kullanılıyor. Özellikle depresyon ve anksiyete bozukluklarında müzik, kelimelerin yetersiz kaldığı yerde devreye giriyor. Terapistler bazen danışanlara bir parçayı seçtiriyor, bazen doğaçlama enstrüman çaldırıyor ya da sadece belirli ses frekansları eşliğinde meditasyon yaptırıyor.
Elbette bu, her melodinin şifa olduğu anlamına gelmiyor. Müzikle tedavi bir uzmanlık alanı. Her bireyin ihtiyacı farklı, her notanın etkisi ayrı. Bazısı için klasik müzik sükunet getirirken, bir başkası ney sesiyle huzuru bulabiliyor. Doğru müzikle, zihin sessizleşiyor; geçmişte kalmış kırıklar bile onarılmaya başlıyor.belkide artık şunu kabul etmeliyiz. Ruhsal sağlığımız için bir psikolog kadar bir besteciye de ihtiyacımız var. Müzik, sadece seslerin birleşimi değil,ruhun duymayı beklediği şifalı bir dildir.