Okuma alışkanlığı, yalnızca eğitim başarısıyla ölçülecek bir beceri değildir. Bu alışkanlık, çocuğun kendi iç sesini tanıma yolculuğudur. Sayfaların arasında gezinirken karakterlerle birlikte üzülür, sevinir, bazen kendine benzetir, bazen kendini yeniden kurar. Hayal gücü gelişir, kelimelerle kurduğu bağ güçlenir. Zamanla düşünceler de derinleşir, bakış açısı farklılaşır. Duygu dili zenginleşen çocuk, dünyaya daha açık ve daha insani bir yerden bakar.
Çocukların kitaplara erişimi kolaylaştıkça dünyaları genişler. Kitap okuyan bir çocuk, kendi çevresinin ötesine geçme şansı bulur. Yaşadığı mahallenin, okulun, evin sınırları ortadan kalkar. Her kitapla birlikte yeni bir pencere açılır; her hikayede bir yolculuk başlar. Kitaplar çocuklara birer bilgi deposu değil, birer dost gibi eşlik eder.
Okuma sevgisi, takvimle değil kalple büyür. Bunu teşvik eden ortamlar ise çocuğun kimliğini inşa eden görünmez duvarları örer. Evde kitaplarla büyüyen bir çocuk, kitapları yalnızca dersin bir parçası olarak görmez. Okulda kitaplarla buluşan bir çocuk, sınıfın ötesinde düşünmeyi öğrenir. Toplum, kitap okuyan çocuklarla zenginleşir; sessiz ve derin bir değişim başlar.
Her kitap, bir çocuğun hayatına dokunma potansiyeli taşır. Yeter ki kitap, bir ödev değil, bir keşif alanı olarak sunulsun. Okuma alışkanlığı, geleceğin toplumsal yapısını dönüştüren en güçlü temellerden biridir. Sessizdir, gösterişsizdir, ama etkisi derindir. Tıpkı bir çocuğun bir kitabın kapağını aralayarak çıktığı o büyük yolculuk gibi.